dinler-yazar, okur-yazar

Ağlayan Kadın

Her şey bir şarkıyla başladı. Gerçekten öyle mi? Emin olamazsın, kimse emin olamaz.

Başlangıçlar, ilk kıvılcım, ilk hareket sırra sarılıdır hep. Çünkü tanrısaldır. Hele de olay yeri ruhsa. Ruh öyledir. Bilirsiniz, usulca yanar; kişiler, olaylar, nesneler, duygular usul usul beslerler ateşi ve asla ama asla önceden kestirilemeyecek bir noktada ateş, önlenemez bir yangına dönüşür. Ben de emin olamıyorum; ille kesin bir şey söylenecekse, her şeyi başlattığını söylemeye cesaret edemediğim bu şarkının yanıcı olduğunu söyleyebilirim. Ruhta yanıcı.*

-Chavela Vargas’ın “La Llorona” yorumundan ilhamla yazıldı. Yine o dinlenerek okunması şiddetle tavsiye olunur. **

*Cins Dergi’nin ilk sayısında yer alan

Ağlayan Kadın isimli hikayeden küçük bir kısım.

**Yazar Aykut Ertuğrul’un özel notu.

Standart
okur-yazar

Sözden Öte, Sözden Ziyade

Aşktan bahsettik, aşkı tanımıyorduk. Öldük, ölmüyorduk. Sadakatten söz ettik, sadakati bilmiyorduk.Sevdik, aslında sevmiyorduk. Aldık, veriyorduk; verdik, alıyorduk. Söz yerini buluyordu sadece, iyi düşüyordu, uygun. İçimiz bir hoş. Habire büyüyorduk.

Kaç kez yeri geldi diye cümleler sarf ettik aritmetik sağlamlığı bol formüller doğrultusunda. Söz yerini bulsun da!

Söylemesek ölürdük.

İnanmadan söyledik, yine öldük.*

*Nazan Bekiroğlu, Mor Mürekkep, Söze Hayatın Fedası

Standart
okur-yazar

Sevmek Cüreti

Roland Jaccard,

Wittgenstein’ı sevmesinin sebeplerini sıralamış alt alta.

Oysa pek garip. Sebebe ne hâcet!

Böylesi adamları sevmek, bir görgü kuralı değil midir zaten?

Bütün o şairleri, yazarları, filozofları; kocaman kocaman harflerle anılan bütün o adamları sevmek… işten bile değil!

Öylesine doğal, kendiliğinden!

Jaccard’ınki büsbütün cahillik!

Fakat, affınıza sığınıyorum,

benim aklım da kalbim de

önyargıların, görgü kurallarının sömürgesi değil.

Sevgim, benim itibarımdır.

Öyleyse,

bir defa karşı karşıya gelip,

bir defa üstünlüğünü kabul edene dek,

iki denk akıl ve iki denk kalp olarak

karşı karşıya otururuz.

O, istediği kadar mühim olsun zât-ı âlileri.

Bense, o denli sıradan, zavallı olduğum hâlde.

Günün birinde,

bir bakışı, bir duruşu, bir sözüyle

beni yakalasın isterim.

Ve derinliği ve aşkınlığıyla beni yaralasın.

Tâ ki, ona kendi göğümde bir yıldız vereyim.

Artık o, benim içimde orada yaşayıp gitsin.

Tâ ki, ben onu sevmiş bulunayım.

Jaccard, 50 neden saymış.

Oysa benim için şu tek neden kâfî olurdu:

Çünkü dostluğa inanıyordu. Bir dost, diyordu, anlamsızlık alanında birlikte kilometrelerce yol alabileceğiniz biridir.

(Roland Jaccard, Wittgenstein’ı Sevmek İçin 50 Neden, 3. madde)

 Hâsılı, Wittgenstein, beni böyle tavladı.

Benimkisi tavşan dağı sevmiş hesabı!

Standart